AKP Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan, ABD Savunma Bakanı James Mattis'i Beştepe sarayında
kabul ederek 40 dakika görüştü. Bu görüşmenin en dikkate değer
sözü ise hepinizin bildiği gibi "Gözümüzü karartırsak" oldu.
Gerçi soğukkanlı bir şekilde düşünmeyen kimselerin gözü kararmış
kararlarından hayır çıkmaz ama Sayın Erdoğan'ın özet olarak
anlatmak istediği şuydu. Suriye'de işler iyice çığırından çıktı.
ABD olarak siz PYD/YPG'ye parasıyla bize bile satmadığınız
silahları veriyorsunuz. Bu silahlardan bir kısmını biz PKK'dan
ele geçirdik. Bu durumda bir gözümüzü karartırsak Alimallah ne
yapacağımız belli olmaz.
ABD Savunma Bakanı kendisine söylenen bu sözlerden sonra ne
kadar korkmuş ve de çekinmiştir bilemeyiz. ancak ABD'nin bu
sözlerden sonra da politikalarında bir değişikliğe gideceğini
hiç mi hiç sanmıyoruz. Suriye'de, ABD politikalarını al takke
ver külah sürdürecek ve İsrail'in de yararına olacak
politikalarda ısrarlı davranacaktır. Ancak bu demek değildir ki
ABD attığı her adımda başarılı olur ve de Suriye'de istediğini
elde eder.
Sizin anlayacağınız gerçekler böylesine açıkken ve de bu noktaya
nasıl geldiğimiz bütün çıplaklığı ile bilinirken anlaşılıyor ki
AKP ve sarayın dış politikası bir kez daha delme takma şekilde
işletilecek ve sonuçlarından da Türkiye'nin çok da kârlı
çıkacağını sanmıyoruz. Niye derseniz doğru dürüst yönetilen bir
ülkede o ülkenin doğru dürüst bir dış ve de askeri politikası
olur. Öyle gelişigüzel adımlar atılarak ne sonuç lehe çevrilir
ne de amaçlanan hedefe varılabilir.
AKP ve de Recep Tayyip Erdoğan'ın politikalarına baktığımız
zaman Türkiye'yi boğazına kadar Ortadoğu'da çamura sapladığını
görürüz. ABD ve emperyalistlerin yanında Kuzey Afrika'dan Çin
Seddi'ne kadar geniş bir alanda yer alınmış, bu bölgede oynanan
pek çok kötü ve unutulması güç uygulamaların aktörü olunmuştur.
Irak'ın bu noktaya getirilişinde AKP iktidarının politikaları
bilinmeyen bir şey değildir. Hani bugün Barzani bölgesinde
referanduma gidecek ya işin bu noktaya kadar taşınmasında bile
AKP iktidarının politikalarının rolü büyüktür. Irak merkezi
hükümetine karşı bu iktidar bilerek isteyerek Barzani'nin
yanında yer almış, gördüğü Kerkük, Musul düşü ve petrol
alışverişi nedeniyle de olabilecek en üst düzeyde Barzani'ye
destekler sunulmuştur. Yine ABD'nin Irak'ta uygulanan kırım
politikalarının, işkencelerin ve tecavüzlerin de sorumluluğu
yüklenilmiştir. Mısır'da, Tunus'ta, Yemen'de izlenen politikalar
da çabasıdır.
İşin en acınası yanı da AKP ve saray iktidarının Suriye
politikasıdır. İktidar Suriye'de hemen bütün terör örgütlerini
şu ya da bu ölçüde desteklemiş, Suriye'nin içsavaşa
sürüklenmesinde neredeyse birinci derecede rol oynanmıştır.
Türkiye sınırları yolgeçen hanına çevrilmiş, buradan Suriye'ye
giren dünyanın her tarafından gelen teröristlere yardımcı
olunmuştur. Şimdilerde unutulmuş bile olsa o günlerde Şam Emevi
Camisi'nde Cuma namazı kılınacağı her gün dillerde pelesenk
haline getirilmiştir. Sonuçta ise İslami terör örgütleri olarak
bilinen IŞİD, El Kaide, El Nusra, Müslüman Kardeşler, ÖSO ve
diğer terör örgütleri Suriye'de görülmemiş acımasızlıkla kan
dökmüşler, Suriye yurttaşları bu yüzden ya canlarından olmuşlar
ya da 4 milyona yakın Suriyeli göçmen olarak ülkemize
kaçmışlardır. Bu örgütlerin Suriye'de işledikleri cinayetler
öyle bilinmeyen şeyler olmayıp tarihin kara sayfasına kapkara
bir leke olarak geçmiştir.
Emperyalistlere ve İslami terör örgütlerine boyun eğmeyen Şam
yönetimi sonuna kadar direnmiş ve emperyalistlerin oyununu
tersine çevirmiştir. İşte bu andan başlayarak emperyalist dünya
başka bir siyaseti masaya sürmüş, Kürtlerle birlikte kuzeyde bir
Kürt oluşumuna hız vermiştir. Bu oluşum bir yandan Rakka'ya
kadar kendisine bir hat çizerken diğer yandan da Akdenize kadar
inip İsrail'in tam da istediği bir sonuca ulaşmanın kavgasına
girişmiştir. AKP ve saray iktidarı bu gelişmenin Türkiye'nin
aleyhine olacağını bildiği için yine alelacele "Fırat Kalkanı"
operasyonunu başlatmış, El Bab'a kadar giderek önemli sayılacak
bir kayıpla sonucu şu an belli olmayan askeri bir hareket
gerçekleştirmiştir. Şimdi bir kez daha Afrin'le aradaki kopukluk
kaldırılıp Akdeniz'e kadar uzaması düşünülen hat yeniden
İblid'le birlikte gündeme gelmiştir. Üstelik bu operasyonlar
için ABD dünyanın gözü önünde en modern silahları PYD/YPG'ye
vermeyi de ihmal etmemiştir.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Savunma Bakanı
James Mattis'e; "gözümüzü karartırız" demesi son gelişmelerle
ilgili olup ya tutarsa cinsinden hamasi bir yaklaşımdır. Ciddi
bile olsa bu işler göz karartması ile olacak işler olmayıp
olabildiğince iyi düşünülmüş bir dış politika ve iyi hesaplanmış
askeri bir müdahale ile gerçekleşebilir. Ancak bunu da AKP ve
saray iktidarının gerçekleştirme olasılığı neredeyse sıfırdır.
Bu yüzden de atılması gereken ilk adım tartışmasız Beşşar Esad
rejimi ile anlaşmak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve
toprakları üzerinde egemenliğini koşulsuz kabul etmektir. Bunun
yerine sonu hayra gitmeyecek kararların Türkiye'ye toz kadar bir
yararı da olmayacaktır.
Türkiye'nin içine itildiği çıkmazdan kurtulması da mümkün
değildir.
Bu yüzden sözümüz şudur:
Gözümüzü karartmayalım, bilimi rehber edinip aklımızı ve
yolumuzu aydınlatalım ki bölgemizde, dünyada ve ülkemizde barış
olsun barış!!!