15 yıllık AKP ve saray
iktidarının elinde Türkiye'nin ne hale getirildiğini
birçoklarımız; "bu kadar da olmaz" sözleriyle karşılıyoruz. Bu
iktidarın elinde dibe vurmayan bir tek örnek gösterilemez.
Ekonomi, hak, hukuk ve adalet dibe vurmuş. Demokratik hak ve
özgürlükler yok edilmiş. Yaşam hakkımız bile tehdit edilir hale
gelmiş. Bütün geleceğimize yön verecek olan eğitim sistemi ise
baştan aşağı değiştirilerek dinci, gerici bir eğitime yönel
inerek laik, çağdaş ve bilimsel eğitim rafa kaldırılmış.
Çocuklarımız zorla imam hatip okullarında okutulmak isteniyor.
Normal okulların imam hatiplerden kalır bir yanı yok. Eğitim
müfredatı yazboz tahtasına dönüştürülüp o olmadı bu, bu olmadı o
denilerek üst üste değişikliklere uğratılarak hayır gelmez hale
getirilmiş. Kitapların içi safsatalarla doldurulup çocuklarımıza
kadın erkek eşitliği konusunda akıl dışı şeyler okutulmaya
başlanmış. Cihattı, şuydu, buydu denilerek din öğrenimi altında
çocuklarımızın kafası hurafelerle doldurulmaya çalışılmış.
Okullar toptan imam hatiplere dönüştürülerek her türlü
zorlamalara girişilmiş. Sözüm ona eğitim kurumlarında görevli
saray soytarıları tarafından çocuklarımızın imam hatiplere
gitmesini sağlamak için kollar sıvanmış, kimi zaman teşvikle,
kimi zaman okul yöneticilerinin baskılarıyla genelgeler
yayınlanıp hokkabazlık yapılmış. Okullarda öğretmenlik
özellikleri bulunmayan kimseler öğretmen olarak görev almışlar,
eğitimi kendi kafalarına göre gerçekleştirmek için kolları
sıvamışlardır. Tarikat ve cemaatler eğitimde söz sahibi
olmuşlar.
Şimdi bir örnek verelim. Bir özel okulda derse giren öğretmen
derse nasıl başlıyormuş onu görelim.
Öğretmen: Selamünaleyküm.
Sınıftaki öğrenciler hep bir ağızdan: Aleykümselam. Bu ne güzel
kelam. Elimizde Kuran. Kalbimizde iman. Müslümanız Müslüman.
Yaşasın İslam. Tekbiiir… Allahüekber.
Okullarımıza getirilen anlayışı daha önce de yazdık. Bu
yazımızda da bir parça değindik. Şimdi dersi yukardaki gibi
başlatan bir öğretmenin ya da bir eğitim kurumunun ne yapmak
istediğini bilmem yeterince kavrayabiliyor musunuz?
Eğer yeterince kavradıysanız nereye varılmak istendiği konusunda
da zorlanmadığınız ortada. İşte bütün bunlara karşın ülke
genelinde demokrat, ilerici, devrimci ve sosyalistlerin bu
konudaki duyarlılığını da anlamış olacağınızı sanıyorum. Dersin
böyle başlatıldığı bir ülkede nasıl bir eğitim verilmek
istendiği bütün çıplaklığı ile ortada değil mi? Durum bu
merkezdeyken bütün demokrasi güçlerinin laik, çağdaş ve bilimsel
eğitimi savunmalarından doğal ne olabilir?
Bu yüzdendir ki, laik, çağdaş ve bilimsel eğitimi savunur gibi
yapmakla, savunmak arasında da fark olduğunun altını özenle
çizmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de eğitimle
ilgili miting, salon toplantısı, basın açıklaması vs çok ama çok
önemlidir. Geçen hafta Kartal'da düzenlenen miting bu anlamda
kafalarda sorular yaratarak gerçekleştirilmiş bir mitingdir.
Çünkü mitingi düzenleyenler içinde Alevi Bektaşi Federasyonu ve
Eğitim-Sen başı çeken örgütler olarak yer almıştır.
Bu mitingle ilgili yazımızda Alevi yurttaşların duyarlılığına
olumlu anlamda gönderme yaparken laik, çağdaş ve bilimsel
eğitimin salt Alevi yurttaşların sorunuymuş gibi görülmesinin ve
gösterilmesinin de 80 milyon ülke insanının da sorunu olduğunu
dile getirerek doğru olmayacağı yönünde bir eleştiri yapmış,
Eğitim-Sen'in bu yönde yapılacak etkinliklerde başı çekmesinin
en doğru yol olacağına dikkati çekmiştik.
Ancak bu miting alanında yaşananlardan da anlaşılmıştır ki,
mitingin amacı başka, oraya gelen örgütlerin tutum ve
davranışları çok başka bir noktadaydı. Bu yüzden de bu tür
eylemler laik, çağdaş ve bilimsel eğitim isteği ile yola
çıkılmış bile olsa amaca zarar veren bir hale kolaylıkla
dönüştürülebilmektedir. Dolayısıyla Laik, çağdaş ve bilimsel
eğitim konusunda da üzülerek belirtmek isterim ki Eğitim-Sen
kendisinden bekleneni verecek konumda olmaktan oldukça
uzaktadır. Mitinge Partizan bir pankartla gelmiş, pankartta
yazanlara bakınca yukarıda dile getirdiklerimizin ne denli doğru
olduğunu bir kez daha anlamış olduk.
Bilindiği gibi miting; Laik ve bilimsel eğitimi içeriyordu ama
oradakiler her ne hikmetse bildiklerini okuyorlardı. Pankartın
bir tarafında İbrahim Kaypakkaya'nın fotoğrafı var.
Pankarttaki yazı da şöyle:
KAHROLSUN KEMALİST - FAŞİST DİKTATÖRLÜK
PARTİZAN
Bu pankartı gördükten sonra demokrasi güçleri kim ya da
kimlerdir gerçekten de özenle düşünmek gerekiyor. Mitinge
gelenler sanki laik ve bilimsel eğitim isteği ile değil de sanki
çok daha farklı bir amaçla gelmişler. İdeolojik yanılgıları bir
tarafa Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığı bu gibi yapılara ne
kazandırır dersiniz acaba? Şimdi bunlarla asgari müştereklerde
buluşmak ve mücadelede birlikte olmanın olanağı var mıdır?
Bence yoktur.
Bu yüzden de asgari müştereklerden kastımızı ve böylesi bir
mücadelede kimlerin yer alabileceğini netleştirmeden demokrasi
güçleri, demokrasi güçleri diyerek havanda su dövmenin de yararı
olacağını düşünmüyorum.