Öyle insanlar vardır ki gelir
geçer kimse onların farkına bile varmaz. Yine öyle insanlar
vardır ki gelir, gider ama hep yaşamaya devam eder. Bu bağlamda
Behice Boran bu ülke var oldukça hep yaşayacak olan yeri
doldurulamaz değerlerimizdendi. Tıpkı soyadı gibiydi. O
mazlumlar için günlük güneşlikti ama zalimler ve halk
düşmanlarının tepesine çöken bir BORANDI. Onun yüreği salt kendi
ülkesinin emekçileri için atmazdı. O, dünyanın dört bir
tarafından yaşayan işçilerin, emekçilerin ve mazlumların Behice
Boran'ıydı.
Amerikan emperyalizminin Kore'ye karşı başlattığı savaşa
Menderes'in asker göndermesine karşı çıkan, bu nedenle de
bildiri dağıtarak iktidarı eleştiren sayılı aydınlarımızdan
biriydi. Bu yüzden de ağır bedeller ödedi ve gözlerini yaşama
yumduğu son anına kadar da yılmadan sosyalizm yolunda mücadele
etti.
Yaşamının bir bölümünden kısa bir kesit verirsek, karşımızda
bileği bükülmez, yılmaz, korkusuz biri çıkar.
Michigan Üniversitesi'nde sosyoloji doktorasını tamamladıktan
sonra 1939'da Türkiye'ye döndü ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih
Coğrafya Fakültesi (DTCF) sosyoloji bölümüne doçent olarak
atandı. Aynı dönemde Yurt ve Dünya ve Adımlar dergilerinin yayın
faaliyetine katıldı. 1946'da Nevzat Hatko ile evlenen Boran,
1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldı.
1950 yılında kurucusu ve başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti,
Menderes hükümetinin Kore'ye asker göndermesini kınayan bir
bildiri yayımlayınca 15 ay ha?is cezası aldı.
1962'de Türkiye İş?i Partisine üye olan Boran, 1965 se?imlerinde
Urfa'dan milletvekili se?ildi. Birkaç dönem Avrupa
Parlamentosu'nda Türkiye'yi temsil etti. TİP Genel Başkanı
Mehmet Ali Aybar'a karşı tavır aldı ve 1970 yılındaki parti
kurultayında genel başkan se?ildi.
12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte tutuklandı ve partisi ka?atıldı.
Boran, 15 yıl ha?is cezası aldı. 1974 yılında ilan edilen genel
aftan yararlanarak serbest kaldı.
1975'te tekrar kurulan TİP'in genel başkanı se?ildi. 12 Eylül
1980 darbesinin ardından kısa süre ev ha?sinde tutulan Boran,
daha sonra yurtdışına çıktı.
O her ne kadar 'Sosyalist doğulmaz sosyalist yaşanır.' dese de
onun doğduğu gün belkide hayatının bir işareti olabilir.
1981'de yurttaşlıktan çıkarıldı. Yurtdışında iken TKP ve TİP'in
birleşme toplantılarına ağır hasta olmasına karşın katılmaya
devam etti. Doktoru toplantılara katılmaya devam ederse yaşamını
yitirebileceği uyarısında bulunmasına karşın yine de vazgeçmedi.
Toplantılardan birinde Nabi Yağcı kuracakları partinin yalnızca
demokrat bir parti olmasını söylediğinde Boran yanında bulunan
Nihat Sargın'a döndü ve "Ne diyor o" diye sordu. Nihat Sargın'da
kurulacak partinin "sosyalist değil demokrat olmasını anlatıyor"
deyince; "Biz buraya sosyalist bir partinin kuruluşunu görüşmek
üzere geldik" yanıtını verdi. TKP ile TİP'in birleşme kararı
aldıklarını duyurduktan iki gün sonra da yaşamını yitirdi.
Cenazesi Türkiye'ye getirilen Boran, TBMM ve İstanbul'da
düzenlenen törenlerin ardından 18 Ekim'de İstanbul Zincirlikuyu
Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Behice Boran'ın şu sözlerini unutamayız.
Kişiler hakkında nasıl mı karar vereceksin? Hayatlarına bakarak.
Bir insan, yaşadığı hayatın insanıdır. Doğru bulduğumuz
fikirleri öyle benimsemiş, öyle içimize sindirmiş olmalıyız ki,
bunlar davranışlarımızı biz farkında olmadan dahi etkilemeli,
tayin etmeli, yönetmelidir. İnsan nihayet ne kadar sosyalist
olmaya devam etse de, bir gün bedeni bu fani dünyaya veda eder,
ama işçi sınıfı partileri, işçi sınıfı var oldukça devam eder,
gider. Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır.
Behice Boran, gençliğe ayrı bir önem verirdi bu yüzden de
'Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm' sözü de unutamayacağımız
sözleri arasındadır.
'Kadın hareketi sınıf mücadelesiyle bütünleşmelidir' de diyen
Behice Boran, Türkiye sosyalist hareketinde yeri doldurulamaz
bir yere sahiptir. Kim ne söylerse söylesin, olay ve olguları
yorumlarken nasıl bir bakış açısıyla bakarsa baksın Behice Boran
sosyalist hareketimizin yetiştirdiği yiğit kadınlardan biridir.
Onun yürekliliği ve kararlılığının izinden pek çok partidaşı
bugün yürümüyor olsa da onunla ilgili bakışımız yine de
değişmeyecektir. O söylediği gibi belki sosyalist olarak
doğmamıştır ama son nefesine kadar sosyalist yaşamanın ne demek
olduğunu bizlere örnek bir yaşam olarak bırakmıştır. Başka türlü
de olamazdı. Yoksa doğru bulduğumuz fikirleri nasıl benimser,
nasıl içselleştirir, nasıl davranışlarımızı biz ayırdında
olmadan dahi etkilenir ve yönümüzü belirlerdik değil mi?
Behice Boran 1 Mayıs 1910 tarihinde Bursa'da doğdu. Doğum
gününün 1 Mayıs'a rastlaması belki bir rastlantıdır ama bize
sorarsanız iyi bir rastlantıdır. Çünkü 1 Mayıs 1978 tarihinde
dönemin iktidarı sokağa çıkma yasağı getirmesine karşın Behice
Boran ve arkadaşları yasağı hiçe sayıyor ve 1 Mayıs'ı direnişe
çevrimek için sokağa çıkıyorlar.
1 Mayıs 1979 tarihinin öngünü hükümet İstanbul'da 30 saat
süreyle sokağa çıkma yasağı ilan etti. Boran o tarihte 69
yaşındaydı ve TİP'in Genel Başkanı'ydı. Yasağı kabullenemezdi. O
biliyordu ki bu yasak demokratik hak ve özgürlüklere indirilmiş
en ağır tokat olacaktı. Yasağın kırılması gerekiyordu o da
yoldaşlarıyla birlikte bunu yaptı. Yasağı hiçe saydı ve sokağa
çıktı.
Partili arkadaşlarıyla DİSK'in önünde buluşup Taksim'e doğru
yürüyüşe geçtiler. Yürüyüşe geçtiklerinde polis'in saldırısına
uğradı ve yere düştü. Beyaz saçlandan yüzüne doğru kan
sızıyordu. Zorlukla ayağa kalktı, yürümek için inat ve ısrarını
sürdürdü. Polisler kendisini evine bırakmayı teklif ettilerse de
teklifi reddeti ve yoldaşlarıyla birlikte gözaltına alınıp
götürüldü. Daha sonra İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'ndaki
duruşmada yargıç karşısına çıkarıldı.
Yargıçla arasında şu ilginç konuşma geçti.
-Çıktınız mı?
-Çıktık.
-Ne yapacaktınız?
-Taksim’e doğru yürüyecektik.
-Peki, neden çıktınız?
-1 Mayıs emeğin bayramı, mücadele günüdür. Biz de o sınıfın
partisiyiz, çıktık.
-Nereden çıktınız?
-Merter’den çıktık.
-Nereye gidecektiniz?
-Taksim’e.
-Merter neresi Taksim neresi, uzun yol; siz yaşlısınız nasıl
gideceksiniz?
-Dinlene dinlene…”
Che'nin bir sözü vardır; "Gerçekçi ol, imkansızı iste" diye.
Behice Boran gerçekçiydi, imkansızı istemesinden doğal da ne
olabilirdi ki değil mi?
Kendisine ve anısına Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak çok
büyük saygı duyuyoruz.
O da tıpkı başka işçi sınıfı devrimcileri gibi ölümsüzler
arasında hak ettiği yerini bileğinin hakkıyla alanlardandır.
Ne mutlu O'na, ne mutlu O'nun bileği bükülmez yoldaşlarına!...