15 Temmuz 2016 kalkışmasını nasıl
fırsata çeviririz anlayışını son demine kadar kullanmak isteyen
AKP ve saray iktidarı yeni ve çok tehlikeli bir aşamaya daha
geçmiş bulunuyor. Öyle ki anayasa ve yasalar güvenlikle ilgili
görevleri sadece ve sadece güvenlik güçlerine onu da kurallara
bağlayarak verdiği halde Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni KHK’sıyla
birlikte bu konudaki her türlü yasal düzenlemeler bir kenara
itilmiş oldu.
Görüldüğü gibi ortalık toz duman. AKP’liler bu KHK’yı savunmak
için olmadık marifetler sergiliyorlar. AKP’li Mahir Ünal bu
kararnamenin sınırlarını sözüm ona ahmak yerine koydukları
yurttaşlara anlatırken 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasını
kapsıyor derken, KHK’nın içinde böyle bir açıklık yok. Aksine
benzerlik sözcüğü kullanılarak gelecekte de böyle bir şeyin
olabileceği bu durumda da sivil AKP milislerine görev düşeceği
düşünülmüş olmalı ki bu konu açıkça dile getiriliyor.
Bir düşünün; Gezi gösterileri sırasında demokratik haklarını
kullananlara karşı durumdan vazife çıkarıp eli palalı, baltalı,
sopalı pek çok kimse bildiğiniz gibi sokağa inmiş, Eskişehir’de
üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ı katletmişti. Olaylara
doğru mercek tuttuğumuzda göreceğiz ki Recep Tayyip Erdoğan’ın
son KHK’sı bu tür cinayetleri işleyenleri koruma şemsiyesi
altına almak istemektedir.
Bu saatten sonra bu KHK ile ilgili kim ne söylerse söylesin,
neyi nasıl savunursa savunsun, sıradan bir gösteri bile bu
gösteriye karşı olanlarca terör eylemi veya iktidara karşı darbe
girişimi olarak görülebilir ve sonuçları tahmin bile
edilemeyecek olaylara bilinçli bir şekilde, bilinerek ve
istenerek kapı aralanmış olur. İşte bu yüzden meclis
denetiminden bile geçirilmeyen böylesi bir KHK için artık sözle
yetinmenin olanağı kesinlikle kalmamıştır. Bu yüzden çıkarılan
bu KHK’ya karşı zaman geçirilmeksizin ne yapılacaksa
yapılmalıdır.
Zaten OHAL’le yönetilen ülkemizde artık TBMM’nin gerekliliği de
tartışılır hale gelmiştir. Özellikle burada en çok iş kuşku
yoktur ki Ana muhalefet partisi CHP’ye düşmektedir. MHP’yi zaten
farklı bir parti olarak saymak ve değerlendirmekte gerekmiyor.
Çünkü KHK’yı AKP’lilerden de daha fazla savunan Devlet
Bahçeli’nin şu sözleri aslına bakarsanız o kadar çok şeyi
anlatıyor ki; gerisi lafı güzaftır.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, 696 Sayılı KHK'nın 121. Maddesini
eleştirenlere karşı şu sözleri söylüyor. "Hep aynı simalar, hep
aynı nakaratlar, hep aynı itham ve iftiralar yine sahne
almıştır. Alayına yazık, hepsine yazıklar olsun"
"Türkiye’nin sosyal ve siyasal iklimini zehirlemek, birlik ve
dirliğini zedelemek isteyen meşum emel ve malum karanlık
hedeflerde bir gerileme, bir nedamet yahut bir ıslah hali
maalesef görülmüyor, görülemiyor. Kriz severler her fırsattan
istifadenin peşindeler. Kaos ve korku tacirleri her gelişmeyi
karalamanın, her durumu haşince kurcalamanın, haince kumpasa
çevirmenin hevesindeler. Yetmedi mi bunalımlar? Yetmedi mi ağır
ve beka düzeyindeki sorunlar?
Benzer bir açıklama da Büyük Birlik Partisi’nden geliyor.
Gördüğünüz gibi mayaları birbirine benzeyen ve yeni bir
Milliyetçi Cephe görüntüsü veren AKP-MHP-BBP gibi partiler dün
kaldıkları yerden amaç ve eylemlerini sürdürmeye öyle meraklılar
ki son KHK bu gerçeği açıkça görülür hale getirmiştir.
Ayrıca bireysel silahlanmaya yönelik Rize Valisi Erdoğan
Bektaş’ı bile isyan ettiren aşırı derecede silah ruhsatı alıp
silahlananların olduğu da bir gerçektir. Valiye göre adam muhtaç
durumda ama silah almak için parayı buluyor…
Sizin anlayacağınız AKP’nin yandaşları uzun süredir
silahlanmakta olup şimdilerde bu silahlanmaya daha da hız vermiş
durumdadırlar. İşte bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan’ın son
KHK’sının asla peşini bırakmamak ve işlersiz kılmaya yönelik
demokrasi güçlerinin yoğun çabası bir zorunluluk haline
gelmiştir.
Bir şey daha; Afrika gezisine çıkmadan önce bazı kurum ve
kuruluşların “Varlık Fonu”na devredildiğini görüyoruz. Bu yeni
devirlerle birlikte Türkiye tam anlamıyla ipotek altına sokulmak
istenmektedir bu gerçeği de asla gözümüzden ırak etmeyelim.