Hemen herkes bilir, gecenin en
karanlık zamanı şafağın sökmesine en yakın zamandır.
Öyle sanıyoruz ki bizim ülkemizin devrimcileri bu gerçeği bir
şekilde öğrenmişler ve sosyal bir olgu haline bile gelmedikleri
halde buradan yürüyerek devrim yapabilecekleri vaazını hep
sürdürmüşlerdir. Duyduğumuz beylik sözler bir değil, beş değil
on değil. Bu yüzden de ister istemez bu konu üzerinde durmamız
zorunluluk haline geldi.
Öncelikle ülkemizde nesnel koşulların süreklilik göstermesi
nedeniyle bir sürü örgüt devrimci durum gerçeği üzerinden
yürüyerek sürekli olarak çağrı yapıp durmaktadır. Bu çağrılardan
en çoğu da burjuva partilerinden her anlamda kopuş çağrısıdır
niyeyse. Bu çağrının bu kadar dayatıcı olmasının bir nedeni olsa
gerektir. İnsan bu tür çağrılar işitince çağrıyı yapanlar
tarafından kendi içlerine mi yoksa kendi dışındakilerine mi
yapıldığını pek anlamıyor. Bu yüzden de bu tür çağrı yapanlar
kendilerini dışarıya gerçek devrimci olarak göstermiş olmanın
rahatlığıyla bir güzel devam ettiriyorlar laf ebeliklerini.
Önce şu gerçeği açık açık belirtelim. Eğer sözü edilen parti;
sosyalist bir parti ise zaten daha kuruluş bildirgesi ile
birlikte burjuva partilerinden hem öğretisel hem de örgütsel
olarak kopmuş ve parti programlarını da ona göre hazırlamış
olmaları gerekir. Dolayısı ile de parti kendisini bu maddi temel
üzerinden konumlandıracaktır. Ama yerli yersiz çağrılar söz
konusuysa, her bir durum değerlendiriminde de bu anlayış vaaz
olarak gündeme geliyorsa işte burada çok ciddi olarak ele
alınması gereken bir şey olmalıdır ki konu sık sık gündeme
getiriliyor olsun. Bu gerçek de bize göre sosyalist olduğunu
söyleyen bir yapının sosyalist olduğuna çok da inanmamasından
daha belirgin söylememiz gerekirse rüştünü kanıtlamamasından
kaynaklanır.
Bizler bu gerçeği en çok CHP ve HDP’yi eleştirenlerin
yaklaşımlarında görüyoruz. Çünkü ister CHP olsun ister HDP olsun
her ikisine de yaklaşılırken niye sosyalist olmadıkları
üzerinden hayıflanılıp yaklaşılıyor ve en baba sözler de böyle
yaklaşıldığı için söyleniyor. Sonra da kopuş değerlendirimi
yanlış zemin üzerinden yapılıyor.
Hepimiz görüyoruz ki, Türkiye’de öteden beri burjuva demokrasisi
bile bir türlü kurum ve kuruluşlarıyla yaşama geçirilememiş, bu
yüzden de Türkiye tarihi uzun sıkıyönetim ve OHAL’lerle
geçmiştir, şimdi de yurt genelinde OHAL uygulaması vardır. AKP
iktidarı, Türkiye toprağına gökten zembille düşmüş değildir.
Uluslararası güçlerin bir projesi olarak iktidara getirilen AKP
döneminde 16 yıldır her anlamda uygulamalara bakıldığı zaman
görülecektir ki sonuçtan kârlı çıkanlar yabancı sermaye güçleri
ve onlarla işbirliği içinde olan işbirlikçi sermaye güçleri
olmuşlardır. Bu amaca uygun iktidarlar; ülkede sapına kadar
baskı kurmadıkları sürece iktidarlarını devam
ettiremeyeceklerine göre; biraz fazla veya kısıtlı demokratik
ortamında ortadan kaldırılması için ellerinden gelen her türlü
yöntemi denecekler yani uygulama faşist bir uygulama olarak
karşımıza çıkacaktır.
Konuya devam etmeden önce ülkemizde yaşanan nesnel koşulların
yarattığı bunalım bir devrimci duruma işaret etse de, bu
devrimci durumun ortaya çıkmasında esasen kendisi bir özne
olmayı başaramamış olan sosyalist partilerin dikkate alınacak
bir rollerinin olmamasındandır. Ortaya çıkan nesnel koşulların
yaratıcısı yine sermaye güçlerinin kendileri olduğu için seçenek
olarak ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan ve iktidara getirilen
veya aday olan partiler de sermaye güçlerinin en gerici, en
sömürücü partileri olmaktadır.
Bu kadar sözden sonra diyebiliriz ki ortada burjuva
demokrasisinin kırıntısı bile kalmamışsa yani faşist bir
diktatörlük söz konusuysa gelinen noktada da devrim yapmamıza
elverişli bir ortamın nesnel koşulları olsa bile öznel koşulları
yoksa faşizme karşı demokrasi güçlerinin birlikteliği bağlamında
geniş bir güç birliğine gereksinim yaşamsal hale gelmiş
demektir. İşte bu nedenle son sözü söylemek için bir ortam yoksa
eğer yani tıpkı işçi sınıfının büyük evladı Lenin’in bir
tartışma ortamında gerilerden böyle bir parti vardır diyerek
ortaya çıkmanın da biz sosyalistlere fazladan bir kazancı
olmayacaktır.
İçinde bulunduğumuz bu günlerde demokrasi güçlerine yönelik
ettiğimiz her söz çok önem kazanmıştır. Sosyalistler olarak
demokrasi güçlerinin faşizme karşı birlikteliğini öne çıkaracak
politikalara hız vererek önaçıcı olmalı ve faşizme karşı her bir
kuvveti bir araya getirmek için elimizden geleni yapmalıyız.
CHP’yi ya da HDP’yi eleştirmeyi vaaza çevirerek devrimbazlık
taslayıp durmanın bize ve partimize getireceği fazladan bir şey
yoktur. Hele de son zamanlarda iktidarın CHP’ye yüklenmesini ne
olacak CHP’nin de AKP’den bir farkı yoktur yaklaşımı ile faşizmi
püskürteceğimizi düşünüyorsak büyük bir yanılgı içindeyiz
demektir. Bu yanılgı da mücadele içinde çelikleşerek bizi çelik
bir parti haline getirmez.
Hiçbir şeye karışma, elini çamura sok ama çamur bulaşmasın diye
düşünüyorsan arkadaş; sen en iyisi parti kurmaktan ya da
partiyim demekten vazgeç Marksist bir enstitü kur daha iyi
edersin.