Şu sol ve sosyalist çevreleri
anlamakta zorlanmadığımı söylesem abartmış olmam. Her ne
hikmetse sol ve sosyalist çevreler kendilerini sosyal bir olgu
olmak için kanıtlamak zorunda olsalar da bu konu çok da dertleri
değil. Değil, çünkü sol çevreler şu ya da bu nedenle
birbirleriyle daha çok sorunlular ya da kendilerini birbirlerine
kanıtlamayı birinci derecede öneme aldıkları için ülkede
yaşananlar ne olursa olsun onlarla yazıp çizmenin ötesinde bir
boy ölçüşme söz konusu değil. Örneğin AKP ve saray iktidarı OHAL
ilan etmiş ve her istediğini de OHAL’e dayandırarak
gerçekleştiriyor. Üstelik Recep Tayyip Erdoğan OHAL’i savunmak
için patronların önüne çıkıp OHAL’in patronlar için ilan
edildiğini söyleyerek OHAL’den bu yana tek grev yapıldı mı diye
sorabiliyor. Yetinmiyor aynı sözleri bu kez de partisinin meclis
grubunda yineliyor.
Durum çok açık. Bu konuşmaya sol ve sosyalist çevrelerce anlamlı
bir karşılık verebildik mi? Veremedik. Öyleyse sınıfın
seçeneğinden söz edip sınıfı seçeneksiz bırakmayacağız demek ne
anlama gelmiş olabilir, ben anlamadım siz anladınız mı? Yaşamın
dışındaymış gibi davranarak sol söylemlere yaslanarak lafta sol
eylemli olarak sağ bir çerçevede politika şimdi işçi sınıfını
seçeneksiz bırakmamak mı oluyor?
Yok, yetmez. Birisi kalkar sınıfı seçeneksiz bırakmayacağını
söylerse öteki ondan aşağı kalır mı? O da kalkıyor seçimleri
boykot ettiklerini söyleyen en radikal bir çıkışla kendisini
dosta düşmana kanıtlamaya çalışıyor. İyi güzel, seçimleri boykot
ettin tamam da, boykotta devrimci bir seçenek olmasına karışın
bu seçenek birilerinin elinde nasıl da devrimci bir seçenek
olmaktan çıkarılıyor farkında değil misiniz? Ne yapacaksınız
seçim günü? Evinizde oturup çay içmenin ve sandıklar açıldığında
sonuçları dinlemenin ötesinde var mı bir programınız, planınız?
İşte sorunun can alıcı noktası burası. Bir şey yapmadan,
yapamadan devrimcilik taslıyor olmak. Sol bu kadar kirlenmiş
suda daha kaç kez yıkanacak ve de yığınların önüne çıkıp “ben
devrimciyim” diyerek işçileri, özellikle de gençleri oyalayıp
sonra da her birini bir yana savuracak bu soruların yanıtını
arayan yok mu sizlerin arasında?
İşin özüne dönersek; solu ve sosyalist solu yapılacak olan bu
seçimlerde de seçeneksiz bırakmış olmak çok mu devrimci bir
tutumdur? Karşımıza çıkarılan bunca sorun varsa ki bu sorunlara
her defasında yenileri eklenerek önümüz kesiliyor. Bizlerin de
bu oyunları bozmak için bir planı programı olmamalı mı? Asgari
müştereklerde bir araya gelsek ve ortaya sadece bu seçimler için
bile ortak bir tutum sergilesek devrimciliğimizden bir şey mi
eksilir?
Yok, arkadaş yok biz sizlerle yarışmıyoruz. Sizler bizim
rakibimiz değilsiniz. Olsa olsa yan yana yürüyebileceğimiz
dostlarımız, yoldaşlarımızsınız. İşte bu yüzden neden her
defasında olaylara yön veren değil de olayların arkasından
sürüklenen konumdayız? Kimse alınmasın, devrimcilik hırsımızdan
değil de bütün bunları kişisel hesap ve hırslarımızdan kaynaklı
mı içinden çıkılmaz hale getiriyoruz? Sonra da ortaya koyduğumuz
çabalara niye ille de devrimci bir kılıf geçirmeye çalışarak,
kendi arkadaşlarımız ve varsa bizlere kulak veren kamuoyunda
zevahiri kurtarmakla yetinen yırtınırcasına bir yol izliyoruz
acaba?
Çok karmaşık bir durumla karşı karşıya değiliz. Kendi
nesnelliğimizden kaynaklı devrimci bir durum da olmadığına göre
seçimlerde ne yapacağız, bunları yaparken gerekçelerimiz ne
olacak? İşte bu kadar yalın bir soru. Geçilmesi zor dolambaçları
falan yok.
Şimdi kalkıp da diyebiliyor muyuz; biz sol ve sosyalist yapılar
olarak bu seçimlerde şöyle yapacağız diye? Bildiri ile bir
şeyler deyip oturanları da kapsıyor söylediklerim. Diyemiyoruz.
Eee peki seçimlerde kendisini ifade eden HDP ve CHP’nin dışında
var mı seçimlerde kendimizi ifade edebileceğimiz bir alan? Ya da
bu iki seçenek bize nasıl bir çağrıda bulundu da bizler bu
çağrıyı elimizin tersiyle ittik/ Kime neyi nasıl açıklayacağız?
Salt bizim gevşekliğimiz yüzünden kendimizi boşluğa biz
düşürmüşüz. Bu yüzden de faşizm mi, burjuva demokrasisi mi
sorusunun yanıtından yola çıkarak ilkesiz tilkesiz gidip bir
yere oy vermek de öyle kolay kolay içimize sindireceğimiz bir
şey de değildir.
Sözde devrimciliğe devam.
Yazıklar olsun ki bize ne yazıklar olsun…