AKP ve saray iktidarı ile
birlikte o kadar çok insan tanıdık ki bunların çoğunun yüzüne
bakılamaz. Yalan onlarda. Yağcılığın daniskası onların işi.
Döneklik derseniz bunların kimse eline su bile dökemez.
Uzatmayalım, bunda şaşılacak bir şey yok, zaten hamurları yalan,
dolan, hile ve hurdalarla yoğrulmuş.
Recep Tayyip Erdoğan kendisini, birlikte yürüdükleri kişileri
unutmuş, ona buna Fetöcü suçlaması yaparken yaptıkları
alalamalar bile muhteremi kurtarmaya yetmiyor. O kadar çok kara
delikleri var ki bunlardan birisi gözden kaçsa bir diğeri
kaçmıyor. Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce şu an Recep Tayyip
Erdoğan’ı propaganda bakımdan sollamış durumda. Recep Tayyip
Erdoğan sürekli olarak ağır suçlamalarda bulunduğu için Muharrem
İnce de açtı kutunun ağzını ve söylediği sözler ham armut gibi
Erdoğan’ın boğazına durmaya başladı.
Soru açıktı. “Siz Pensilvanya’da Gülen’le görüştünüz mü,
partinizi kurarken icazet aldınız mı?” Bu sözler Erdoğan’ı
yerinden zıplatmaya yetti, yetti de söyledikleri çok da
inandırıcı olmadı. Neymiş efendim kendisinin belediye başkanı
olduğu dönemde iki ya da üç kez Gülen’le görüşmüşmüş. Parti
kurmak ve icazet almak için niye Pensilvanya’ya gitsinmiş. İzin
alacak kadar düşük vizyonlu siyasetçi değilmiş.
Türkiye’de iki ya da üç kez görüştüm diyor ya yazın YouTube)a,
gelsin Gülen’le kaç kez görüşmüş öğrenin. Sahnelerin hepsi ayrı
mekanlar, Erdoğan’ın giydikleri elbiseden kravatına kadar da
farklı olduğunu görürsünüz. Yani YouTube’a düşmüş en az bilinen
10 görüşmesi var, düşmeyenler ve daha gizli tutulanlar varsa
şimdilik onları bilmiyoruz. Hani Recep Tayyip Erdoğan İnce’ye;
“ispatlamazsan namertsin” dedi ya, İnce de; “ispatlamazsam
namerdim” dedi ve bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı
ile bilinen ve TRT Haber Dairesi Müdürlüğü’ne atadığı Nasuhi
Güngör’ün kitabını açtı ve görüştüğüne dair bölümü okudu. Burada
hem görüşüldüğü hem de parti kurulması için Gülen’in
görüşlerinin alındığı yazılıyordu.
Bunun üzerine kitabın yazarı tutuştu. Tutuştu, çünkü başına
nelerin geleceğini en çok kendisi biliyordu. Ha bu arada bu adam
gazeteciymiş de. Kalktı dedi ki, burada yazdıklarımın hepsi
mesnetsiz şeyler. Bence asıl mesnetsiz olan orada yazılanlar
değil, bizzat Nasuhi Güngör’ün kendisidir. Neden derseniz bu
kadar karaktersiz olunamaz. İşte bu yüzden AKP iktidarı bizlere
bu din tüccarlarının gerçek yüzünün ortaya çıkmasında hiç
kuşkunuz olmasın ki önemli bir işlev görmüş, sade inananlarla
bunlar arasında bir ayrım yapılması gerektiğini de cümle cihana
tutum ve davranışlarıyla bir kez daha kanıtlamışlardır.
İş bu kadarla da bitecek gibi görünmüyor. İnce çıtayı yükseltmiş
Recep Tayyip Erdoğan’a bir soru daha sormuştur. “Siz ABD’den de
icazet aldınız mı?”
Önümüzdeki günlerde bu tartışmaları hep birlikte izleyeceğiz.
Ancak burada hiç de olağan olmayan Nasuhi Güngör karakterini de
böylece öğrenmiş bulunmaktayız.
Gelelim Recep Tayyip Erdoğan’ın iftar sofrasına ve bu sofraya
davetli olarak çağrılan muhteremlere. Bir kez iftar sofralarında
politika yapıyor ve devlet meselelerinin konuşuluyor olması ayrı
bir sorun da, bu davete gelenler zaten başlı başına büyük bir
sorunu teşkil ediyorlar. İftar yemeğine yasama, yürütme, yargı
erkleri ve kuvvet komutanları çağrılmış. Devlet geleneğinde ne
zamandan beri protokol iftarı yapılıyor düşündürücü ama asıl
düşündürücü olan canı nasıl isterse öyle konuşan Recep Tayyip
Erdoğan’ı dinlemek zorunda kalanlar teşkil ediyor.
Niye derseniz; yargı bu tür politikalar nedeniyle bugün bağımsız
değil. Kuvvet komutanları bu yüzden ne iş yaptıklarının
ayırdında bile değiller. Düşmüşler Erdoğan’ın peşine; ülkeyi de,
ülke çıkarlarını da, hak ve özgürlükleri de, demokrasiyi de
Erdoğan’a hizmet olarak anlıyorlar. Bu yüzden de işin çivisi
çıkmış, keyfilik almış başını gitmiş. İş bu noktadaysa ki öyle,
AYM seçimlerde CHP’nin başvurusu üzerine bugün hile yasalarını
iptal edermiş etmezmiş hiç mi hiç önemi yok. Diyelim ki iptal
etti. Bu kez de top YSK’ya atılacak, YSK’da istediği gibi
kararlar alarak seçimleri AKP çıkarına daha da eşitsizlik içinde
geçmesi için her şeyi yapacaktır. Sonra hasbel kader yeniden
Erdoğan kazandı gösterilirse siz o zaman göreceksiniz
Türkiye’nin başına gelecekleri ve gümbürtüyü.
Böylesine haksız bir ortamda yapılan seçimlerle Türkiye’nin
geleceği ile oynanıyor. Örneğin Selahattin Demirtaş
cumhurbaşkanı adayı ama içerde.
Ülkede mevcut yasalar bile hiçe sayılmış, yargı iktidarın
istediği yönde irade koyuyor ama varsın olsun ne olacak ki
önemli olan Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği olsun. Selahattin
Demirtaş da artık varsın içerde çürüsün ne gam? Maksat vatan
kurtulsun hesabı Alicengiz oyunuyla bunların devletin başına
musallatlığı devam etsin.
Ama değil işte. Kurulan onca tuzak, yalan, dolan, iftira hiçbiri
sonuç vermeyecek, bu icazetli muhteremler ise geldikleri gibi 24
Haziran günü gönderileceklerdir.